Viyana’da bir günümüzü Bratislava’ya ayırmaya karar veriyoruz. Viyana Avusturya’nın doğu ucunda. Bratislava da Slovakya’nın batı ucunda olunca iki kent yakınlaşmış oluyor. İki başkent arası 76 kilometre. Keyifli bir tren yolculuğuyla 1 saat sonra orada olmanız olanaklı.

İki AB ülkesi arasında göstermelik de olsa pasaport denetimi bile yok. Avrupa’nın sınır bekçiliğini üstlenen Türkiye’nin bu rahatlıktaki payı unutulmamalı.
Slovakya, Çekoslovak birliğinden 1938’de Nazilerin baskısı sonucu ayrılmış. Savaş sonrasında birlik yeniden kurulmuş. Soğuk Savaş’tan sonra bu kez Batı’nın zorlaması sonucu 1993’te ayrılık yinelemiş.
Slovakya’nın yüzölçümü Konya ilimizden biraz fazla. Altı milyona yakın nüfusa sahip. Kişi başına düşen gelir 24.000 USD. Avusturya’nın yarısı kadar. Ayrıldığı Çekya’da kişi başına düşen gelir 25.000 USD.
Viyana tren garından başlayan yolculuğumuz 1 saat sonra Bratislava Petrzalka garında sona eriyor. Bratislava garının kent merkezinden uzak oluşu alışılmışın dışında bir durum. Eski kente ulaşmak için tren biletlerimizi göstererek toplu taşımadan ücretsiz yararlanıyoruz.

Hava kurşun gibi ağır ve elbette yağışlı. Sözcüğün tam anlamıyla ahmak ıslatan. Yağmurun daha şiddetli olmaması şans.
Bratislava’ya Almanca konuşanlar Pressburg derken Macarca konuşanlara göre kentin adı Pozsony.
Kentin tarihi MS II. Yüzyıla tarihlenen Kelt yerleşimine dayandırılıyor. Buda’nın 1541’de Türklerin eline geçmesi sonrasında Bratislava 200 yıl süreyle Macarların başkenti olmuş.
Kent XIX. yüzyılda Slovak özgürlükçülüğünün merkezi olmuş.
Kentin Bratislava olarak anılması Birinci Dünya savaşı sonrası kurulan Çekoslovakya’ya denk düşmüş.
Hemen hemen her Avrupa kentinde olduğu gibi Bratislava’da da eski kent korunmuş. Ortaçağdan kalma yapılar, Arnavut kaldırımı yollar eski kente yaraşır görüntüler sunuyor.



Yağışın da etkisiyle olmalı ortalık ıssız ve sessiz. Ortamda rastladığımız insanların çoğu bizim gibi gezginler.

Sosyalist geçmişini geride bırakalı 30 yılı aşkın süre geçen Bratislava’da KGB adlı bir puba rastlamak ilk anda şaşırtsa da kimi geçmiş değerlerinin ticarete konu olduğunu anımsayınca olağan buluyoruz. KGB ticarete konu olunca sorun yok.

New York’ta bir otel odasında yoksulluk içinde yaşamını yitiren Tesla da hemen her yerde yaşıyor. Tesla’nın sağlığında eline geçmeyen para yokluğunda adını kullananlara hatırı sayılır kazanç sağlıyor.

Pravda’yı da görünce eksik kalmadı.

Bir kilisenin girişindeki “Venite adoremus dominum” (Haydi kendimizi İsa’ya adayalım) yazısı dikkatimizi çekiyor.

Gelmişken kaleye çıkmamak olmazdı. Ticaret yolu da olan Tuna’ya egemen bir kale ortaçağın vazgeçilmeziydi. Amber (Kehribar) yolunun önemli geçitlerinden olan Bratislava kalesi XI.-XII yüzyıllarda yapılmış. Çeşitli dönemlerden geçen kale 1811’de geçirdiği yangından sonra 1950’de yeniden yapılmış. Kenti yüksekten görme beklentimiz yağış ve kapalı hava nedeniyle gerçekleşmese de kaleye çıktık demek bize yetiyor.

Pamataj anıtı
Kaleden inişte Slovakya Yahudileri için dikilmiş soykırım anıtına rastlıyoruz. Pamataj adıyla anılıyor. Pamataj Slovakçada unutma demekmiş.

Eski kente dönüyoruz.
Eski belediye, Aziz Martin Katedrali, Mikail kapısı meydanı çevreleyen başlıca tarihsel yapılar.
Mikail Kapısı eski kentte ortaçağdan kalan tek yapı. Gotik biçemi ve 51 metre yüksekliğiyle boy gösteriyor. Kulenin tepesini baş melek Mikail’in heykeli süslüyor. Günümüzde silah müzesi olarak düzenlenmiş.


Kulenin altındaki geçit ortaçağda (eski) kentin giriş kapısıymış.
Meydandaki bir başka önemli tarihsel yapıt 1572’de yapılmış olan Maximillian Çeşmesi. Çeşmenin ortasındaki sütun kentin ve kent halkının haklarını savunmuş olan şövalye Roland’ın heykelini taşıyor.

Maximillian çeşmesi
Gotik biçemli eski belediye yapısının kulesi XIV. Yüzyılda yapılmış. Kentin ve ülkenin ayakta kalmış en eski taş yapısı.

Eski belediye
Meydandaki “Napolyon’un askeri” bir başka ilgi çekici yapıt. Napolyon’un ordusu 1805’te girmiş Bratislava’ya. Ordusundan bir asker Bratislavalı bir kıza aşık olarak kentte kalmış ve Hubert markalı köpüklü şarap üretmeye başlamış. Heykel bu olguyu anmak için yapılmış.

Biraz soluklanmayı hak ettik dediğimiz sırada rastladığımız kahvecinin içine girdiğimizde seçimimizin doğru olduğunu anlıyoruz.




Konditorei Kormuth özgün ortamında sunduğu lezzetler eşliğinde tarih ve sanat soluma fırsatı sunuyor. İçeride geçirdiğimiz yarım saatten sonra iyi ki görmüşüz burayı demekten alamıyoruz kendimizi.

Slovak Ulusal Tiyatrosu’nun 1884 yapımı anıtsal yapısı görülmeyi hak eden bir başka yapı. Ön cephesini Lizst, Goethe ve Şekspir heykelleri süslüyor. Yapının önündeki küçük meydanı bronz ve mermerden havuz tamamlıyor.



Yorum bırakın