SUE’nun ÖYKÜSÜ
Richard Dawkins’in “Yeryüzündeki En Büyük Gösteri” kitabının sonuna eklenen bölümden öğrenmiştim.(1) Yapılan kamuoyu yoklamalarına dayanılarak dünyanın çeşitli ülkelerinde dinozorlara ilişkin görüşler özetlenmişti. Türkiye’de dinozorlarla biz insanların eşzamanlı olarak dünyada var olmadıklarını bilmeyenlerin oranı hatırı sayılacak çokluktaydı. Gerçek algısına ilişkin önemli bir bilgiydi. Ama, bu durum biyoloji öğretmenlerinin bile önemli sayılabilecek bölümünün “evrim gerçeği” konusunda akıl dışı bir yaklaşım içinde olduğu bir ülke için şaşırtıcı değildi.
Yolunuz Şikago’ya düşerse mutlaka fırsat yaratmalı ve Field Müzesi’ni ziyaret etmelisiniz. Girişte, sizi tüm görkemiyle bir hanımefendinin karşılayacağından kuşku duymadan!
Sue hanımefendi bir dinozor iskeleti. Bugüne değin bulunabilmiş en eksiksiz dinozor iskeleti. Takma adı Sue olan bu dünyalının gerçek adı Tyrannosaurus rex. Kısaca T. Rex diyorlar.
“ 67 milyon yıl önce, Güney Dakota. Güneş, mavi bir gökyüzünde ışımakta. Böcekler vızıldıyor. Kuşlar şakımakta. Bu arada, derinden gelen bir gümbürtü ve hışırtı giderek belirginleşiyor ve yaklaşıyordu. Ayak sesleri! Herhangi bir ayak sesi değildi duyulanlar. Yeryüzünün en büyük avcısının ayak sesleri. Bu ayak seslerinin sahibi tüm dinozorların korku salan kralı sayılan T. Rex’tir. İşt bu T. Rex milyonlarca yıl sonra Sue adıyla bir kez daha sahneye çıkacaktır.
Güçlü iki ayağı üzerinde çevikçe ilerlemektedir. Aç olduğu için havayı koklamak için ara sıra duraklamaktadır. Düzinelerce sivri ve iri dişini gösterircesine açar ağzını. Çenesi herhangi bir hayvanı hatta bir başka dinozoru parçalayacak güçtedir. Sue homurdanarak öğle yemeği arayışını sürdürür.” (2)
T. Rex’in ya da bugünkü adıyla Sue’nin öyküsü üç boyutlu olarak beyazperdeye de aktarılmış. Ne kadar süreyle gösterimde kalır bilemem ama Field Müzesi’ne yakın gelecekte yolunuz düştüğünde izleyebileceğinizi söyleyebilirim. Son derece başarılı bir canlandırma olduğunu söylemekle yetineyim. Öyle ki, bu kısa filmi izlerken T. Rex’le burun buruna gelmeniz, elinizi uzatsanız dokunacak gibi olmanız şaşırtmasın sizleri. Biraz da ürkütücü olduğunu eklemeliyim.
Hiç kuşku duymuyorum ki şu anda mırıldanmaktasınız. “T. Rex’i anladık ama Sue adı nereden geliyor? “
T. Rex iskeletini bulan Field Müzesi bilim topluluğundaki Susan Hendrickson Sue’ya isim anası olmuş. İlk T. Rex fosilinin bulunuş yılı 1900’dür. Susan Hendrickson’un sonradan adının verileceği T. Rex’i buluş tarihi ise 1990’dır. İlkinden yaklaşık bir asır sonra! Girişte sizi selamlamakta olan Sue iskeleti tama yakın olmakla birlikte kimi eksik parçaların benzerleri üretilerek eksiksiz duruma getirilmiş. Bir önemli not daha. Girişteki Sue iskeletinin kafası da özgün değil. Bunun nedeni kafatasının bulunamaması değil. Ağırlığı nedeniyle güvenli bir şekilde gövde iskeleti üzerine yerleştirilememesi. Bir üst katta özgün kafatası da görülebilir.(3)
Müzecilik dendiğinde bizlerin kafasında oluşan imge bir takım değerli tarihsel ya da doğal nesnelerin sergilenmesinden ibarettir.
Field Müzesi’ndeki müzecilik anlayışını bir üniversitenin varlık nedeniyle özdeşleştirmek hiç de yanlış olmayacaktır. O müzede gördüklerinizin geri planındakiler bu algıyı pekiştirecek türdendir. Kazı yapan, ortaya çıkartan bununla da kalmayıp sergileyen anlayışa bizlerin müzecilik algısının dışında bir adlandırma yapmak gerekir. Ülkemde ayağa düşürülen üniversite algısını da aklıma getirerek Field Museum’a adını bilmediğim bir üniversitenin “Field Doğa Bilimleri Fakültesi” adını koymak geçti içimden.
Bizim ziyaret ettiğimiz günlerde Field Museum’da “Yeraltı Serüveni”, “Sıradışı Memeliler” ve “Maharaja” (Mihrace) özel sergileri de izlenebilmekteydi. Her birisi uzunca süre ayırmayı gerektiren görkemli sergilerdi.
Field Museum kendisi dışında Adler Planetaryum’u ve Shedd Akvaryum’unu da içeren müzeler yerleşkesinin omurgası. Zaman ve fırsat varsa diğerleri de gezilmeli, görülmeli.
Özellikle, Sue’nun iskeletine göz atarken ve elbette üç boyutlu “T. Rex’i Canlandırmak” filmini izlerken kendinizden geçmemeniz ve zaman tünelinde yolculuğa çıkmamanız olanaksız. Ne biz insanların ne de öncülümüz insansıların bundan 62 milyon yıl önce yeryüzünün kralı sayılan dinozorlarla bu dünyayı paylaşmadığını düşünmek; dinozorlar çağında yeryüzündeki en büyük memelinin yalnızca bir fare büyüklüğünde olduğu gerçeğini anımsamak sıradan bir ayrıntı olarak belleklerimizdeki yerini çoktan almış oluyor.
Ceyhun BALCI, 08.12.2012
(1) Yeryüzündeki En Büyük Gösteri, Richard Dawkins, Kuzey Yayınları, Mart, 2010.
(2) SUE, The Story of Colossal Fossil, Scholastic Inc, 2000.
(3) http://en.wikipedia.org/wiki/Sue_%28dinosaur%29

UguR için bir cevap yazın Cevabı iptal et