ATATÜRK DİYEMEMEK!

Türkiye’yi sarsan 10 gün toplumsal başkaldırı potansiyelini açığa çıkartmasının yanı sıra; başkaca ipuçları vermesi bakımından da yararlı oldu! Osmanlı’nın son dönemiyle başlayan yenileşme ve çağdaşlaşma sürecinin Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet ve onları izleyen devrimlerle olgunlaştığına ve yeni bir ülkeyi tarih sahnesine çıkarttığından kuşku duyulabilir mi? Her devrim gibi bizimki de etkiye tepki ilkesi gereğince “karşıdevrim”ini yarattı. Bir doğa yasası sayabileceğimiz bu durumda belirleyici olan devrim saflarının tutumuydu. Oradaki aymazlık ve vurdumduymazlık olağan sınırlarda kalması gereken “karşıdevrim”i palazlandırdı. Türkiye’yi sarsan (s)on günlerin hareketliliği ülkenin yakın geçmişinde yaşananlara ve o yakın geçmişteki başarılara dayanıyor. Alanları dolduran, milyonlarca insanın elde bayrak, dilde Atatürk ile bir araya gelmesi başka türlü açıklanabilir mi?

Yurdun başka yerlerindeki ezeli sportif karşıtlıkların “iki ayyaş” söz konusu olunca şaşırtıcı bir kenetlenmeye dönüştüğüne coşkuyla tanıklık ediyoruz. İzmir’deki Göztepe-Karşıyaka kaynaşması bunun benim tanık olduğum canlı kanıtıdır.

Durum böyleyken milyonları birleştiren değerlerden uzak durmak akıldışılığının bir açıklaması olmalıdır!

Atatürk-Cumhuriyet-Devrim üçlemesine öteden beri karşı çıkan çoğunlukla din eksenli ama son zamanlarda onlara eklenen sözde liberal kesimleri tartışarak zaman yitirmeye gerek duymuyorum.

Ancak, dilinden devrim, halkçılık ve çağdaşlık sözcüklerini düşürmeyen ve kendilerini sol olarak tanımlayanlara birkaç dakika ayırmanın  sakıncası olmasa gerek! Devrim-Halkçılık-Çağdaşlık denildiğinde bu coğrafyada akla ilk gelmesi gereken olgu nedir? Yapılmış devrimi değil de yapılmamışını ve hatta yanına yaklaşılmamışının peşine düşmek budalalık sayılmaz mı?

İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nın kuzey ucuna (liman yönü) kurulan sesli-ışıklı platform birkaç gündür sol eğilimli olduğunu savlayan grupların egemenliği altındadır. KESK, DİSK ve TMMOB bu grupların ileri gelenleridir. Adını, sanını kendilerinden başkasının bilmediği diğerlerinden söz etmeye bile gerek yok! Bu grupların ellerindeki döviz ve flamalara, dillerindeki savsözlere bakılırsa hepsi de hızlı solcudur. Marks, Engels, Lenin ve Che’nin yanı sıra ulusal ölçekli önderler Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya figürleri en çok kullanılanlardır! Ne yazık ki, tek birisinin Atatürk resmi taşıdığı görülmüş, ona göndermede bulunan söz söylediği işitilmiş değildir! Platformda bu doğrultuda sözlerin dile getirilmesi istemi tüm ısrarlara karşın dikkate alınmamıştır. Bire bir görüşüldüğünde Atatürk ve Cumhuriyet ile sorunlarının olmadığı dile getirilmekle birlikte Atatürk’e olumlu bir yaklaşım içinde olunmadığı da gözlemlenmektedir. Hafta içindeki etkinliklerin birisinin sonunda her nasılsa zorla İstiklâl Marşı söyletilmiştir. Atatürk’e ilişkin tek sözleri ise Çanakkale Savaşı’ndan bu yana emperyalizme karşı savaşan yurttaşlarımıza şükran duygularının iletilmesidir. Bunu da yasak savmak, bir yerlerde söz konusu edildiğinde üste çıkmak için yaptıkları ortadadır.  

Şimdi soralım! Solda olduğunu ileri süren bir kişi ya da kurumun bu coğrafyadaki biricik değer olan Atatürk ve Cumhuriyet’ten uzak durmak için akılcı bir gerekçesi olabilir mi? Hep güdük kalmaktan, derdini halka anlatamamaktan ve buna bağlı olarak da halk desteğinden yoksun kaldığından yakınan bu kişi ve grupların bunca duyarsızlıktan sonra ağlamaya hakkı olabilir mi?  

Bu dostlarımıza şunu anımsatmakta yarar var! Bunca yıldır bu coğrafyada var olan sizler, dişe dokunur bir güce erişememiş olmanızı hiç şapkanızı önünüze koyarak irdelemediniz mi? İçinden çıktığınız halkın temel ve birleştirici değerlerinin Atatürk ve Cumhuriyet olduğunu hâlâ anlayamadınız mı? Yanıtınız “evet anlayamadık!” ise lütfen biraz kafanızı kaldırıp çevrenize bakınız! Ama, bu bakışınız hiç olmazsa bu kez görmek için olsun!

Kişisel görüşümdür! Siz kendisini solcu olarak tanımlayıp bu coğrafyanın değerlerine sırt çevirenlerin ağır bir hastalıkla engelli oldukları düşüncesindeyim. Ataol Behramoğlu’nun adını koyduğu bu hastalık “Yurtsevmezlik”tir. Sakın, biz de yurtseveriz diye atılmayın öne! Yurtseverlik sözle değil eylemle konur ortaya! Öncelikle Atatürk diyememek hastalığından kurtulun! Hiç de zor değildir bu hastalıkla baş etmek! Bu öğüde kulak verirseniz, kuşku duymayın ki her şey daha güzel olacaktır!

Kendisini solcu olarak tanımlayan birisinin hele bu coğrafyada “Atatürk diyememek” gibi bir ayrıcalığı olamaz! Hiç unutmayın ki; ellerinizde fotoğraflarını taşıdığınız kişiliklerin de çoğu Atatürk’ün hakkını vermişlerdir. Örneğin,  Lenin Kurtuluş Savaşı boyunca yaptığı yardımlarla Atatürk’e Çanakkale başarıları nedeniyle teşekkür etme fırsatı bulurken, onu onaylamış ve yüceltmiştir. Deniz Gezmiş elinde bayrak ve dilinde Atatürk ile Anadolu’yu adımlamış bir değerimizdir. Atatürk’ten sakınıp yücelttiğiniz kişilikleri içtenlikle anlamaya çalışsanız bile önemli yol almış olacaksınız!

Bu hastalıktan kurtulmak hem sizin hem de ülkenin yararınadır!

Artık yurtsever olma zamanıdır! Gelin katılın! Yanlıştan dönün!

Ceyhun BALCI, 07.06.2013

 Görsel

Posted in

Yorum bırakın