GÜNCEL BİR KOÇBAŞI :

ETNİK AYRILIKÇILIK !

 

 

Gezi Parkı ile başlayan ve bugünlere uzanan başkaldırı deprem etkisi yarattı. Deprem yalnızca iktidarın yanı sıra iktidarda olmasalar da iktidarda gibi davranan bağlaşıkları da etkiledi. T.C.’nin ortadan kaldırılması süreci dinci ve etnikçi kutupların işbirliğini kaçınılmaz kılmıştı. Eşyanın doğası gereğince bu bağlaşıklık çok geçmeden kendisini gösterdi.

 

Taksim Gezi Parkı sürecinde BDP’li Sırrı Süreyya ÖNDER’in varlığı bir yol kazasıydı. Buraya evrileceğini kestirse değil içinde yer almak önünden geçmezdi Gezi Parkı’nın!

 

Eylemler Gezi Parkı sınırlarını çoktan aşmıştır. Hükümet ile Gezi Parkı Platformu’nun Gezi Parkı sınırlarında uzlaşma çabaları dikkat çekicidir. İşi buraya hapsedip, olayı soğutmak ve kitleleri yatıştırmak onlar için kaçınılmaz bir hedef haline gelmiştir.

 

Başkaldıran yığınlar hedefi çoktan belirlediler. Hükümet ve iktidar partisi! Ve elbette onun önderi!

 

Bugünkü iktidarın devrilmesi ya da etkisini yitirmesi nasıl bir sonuca yol açar? Etnikçi bölücülük bu sonucun kendisi için felakete eşdeğer olduğunun farkındadır. Bu başkaldırının önü alınamazsa açılım denilen parçalama ve bölme süreci suya düşer! Bu nedenle Türkiye’de filizlenmiş ve her geçen gün çiçeklenmeye yol alan başkaldırının önü kesilmelidir. Bu gereklilik bizzat bölücü örgütün, önerileri dikkate alınan, ama her nedense kendisi içeride gibi görünen önderince gündeme alınmıştır. Öcalan ziyaretine gelen tayfaya “Taksim’i  Ergenekonculara bırakmayın!” buyurmuş. Bölücülük ve Öcalan ikonları alanlara taşınırsa ortak paydada buluşan insanların arasına kama sokulabileceğini var sayılmakta besbelli.

 

Bugüne dek kışkırtma ve ayrışma karşısında son derece iyi sınav veren yığınların bu girişimi de saf dışı bırakacağını öngörmek yanlış olmaz!

 

Kitleler yola devam ederse, kuşkusuz Türkiye üzerine sahnelenmek istenen bir çok senaryo gibi açılım adı altındaki bölücülük de önemli darbe yemiş olacaktır.  Çünkü, bu da başka bir çoğu gibi bu toprakların ürünü bir proje değildir. Buralara ait olmayan başkaları gibi onun da çöp sepetini boylması kaçınılmaz olacaktır.

 

Etnikçi-bölücü takımının telaşı boşuna değildir. Kendi açılarından haksız sayılmazlar! Ancak, bu kez inisiyatif onlarda değil başkaldıran kalabalıklardadır. Etnikçi-bölücüler açısından gerçekleşecek şey ise kesinlikle şudur! Sicillerine halk hareketini engelleme notu düşülecektir. Başka bir çok yanlışlarına ve suçlarına bir yenisi daha eklenmiş olacaktır.

 

Daha önce bir çok kez olduğu gibi bu kez de kendilerine koçbaşı ve maşa olmayı yaraştırmaları kendi sorunlarıdır! Ama, sol maskeli PKK kuyrukçularının da bir sınava girdiklerini görmemiz gerekiyor. Asıl önemli olan onların bu sınavı verip veremeyecekleridir!

 

Bir yol ayrımındadırlar! Ulusal çıkarlar mı yoksa küresel payandalık mı?

 

Yanıtı yakında….

 

Ceyhun BALCI, 09.06.2013

Görsel

Posted in

“ETNİK AYRILIKÇILIK” için 3 cevap

  1. Özgür Leylek Avatar
    Özgür Leylek

    Sayın Balcı, bu durumu erken farkedip, 6 haziranda yazdığım bir makaleyi sizinle paylaşmöak istedim. Saygı ve sevgilerimle, Op.Dr. Özgür Leylek

    TAKSİM GEZİ PARKI PLATFORMU SÖZCÜLERİ MEŞRU MUDUR?

    Sevgili Çapulcular, Kıymetli Marjinaller, Direnen Dostlarım;

    Her şey bir ağaçla başladı ve bugün, 10 gün önce tahmin bile edemeyeceğimiz bir noktaya geldi. Yani, ne kadar da özlemişiz özgürlüğü, ne kadar bunalmışız diktadan, “ben yaptım oldu” lardan… Bir anda kaç milyonlara ulaştık. Ne kadar usanmışız bu taraf, o taraf edilmekten, ötekileşmekten, kutuplaşmaktan… Bugün yalnız Taksim meydanında değil, ülkenin her yanında, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi, dinlisi, dinsizi, Beşiktaşlı, Fenerli ve Galatasaraylısı, kısaca toplumun her kesiminden, her fikirden insanlarımız bir arada, yan yana, omuz omuza bulunabildiğine göre, bizi kutuplaştıranlar, kirli siyasetçilerdir.

    Bir ağaçtan başladık, diktaya baş kaldırdık, neticede Atatürk, Bayrak ve Cumhuriyette birleştik. Tüm ülkede, bütün alanlardaki insanların ortak noktası Atatürk, Bayrak ve Türkiye Cumhuriyetidir. Ve tam da bu nedenle gerçek bir ulusal direniştir. İnsanların, uygulanan politikalara itirazları ve talepleri de doğal olarak bu tema içinde şekillenmektedir. Bunu, direnişin sloganları, pankartları, direnişçilerin söylemleri gibi birçok zeminden anlayabiliyoruz. Alanlardakilerin, adı konabilecek tek ortak noktası budur.

    Öte yandan, günlerdir süren ve tüm yurda yayılan bu direniş, gelinen yer itibarı ile, bazı grupların iştahlarını, ilk günlerden çok daha fazla kabartıyor olabilir. Bu gruplar, bir vesile ile bu zafere iştirak etmek, dahil olmak ve hatta içinde söz sahibi olmayı amaçlıyor olabilirler. Bunun kabaca iki sebebi olabilir; 1) Direnişi bir siyasi oluşuma yamamak sureti ile, direnişe gölge düşürmek ve amacının dışına çıktığı izlenimi yaratmak. 2) Direnişe gizli gizli nüfuz ederek ön planlara tırmanmak, direnişin ve direnişçilerin adına konuşur olmak ve bu sayede, direnişin gerçek ve tüm taleplerini dillendirmek yerine bertaraf edilmesini temin etmek, hatta kendi gizli planlarını direnişin fikri gibi sunmak..

    Sevgili dostlar, sakın bunları ütopik olarak görmeyin. Nice kirli oyunlar, bizler anlamadan, oldu bitti ile önümüzden geçivermiş ve biz ancak geçtikten sonra fark edebilmişizdir. İki şehit verilen, onlarca ağır yaralı ve iki binden fazla yaralıyı geride bırakan, en önemlisi toplumun her kesiminden insanı tek noktada birleştirmeyi başaran, üstelik kolluk kuvvetlerine karşı olan korkuyu bile silip süpüren bu muhteşem başkaldırının bir şekilde sönük balona çevrilmesinin, kimlerinin işine geleceğini iyi analiz etmemiz ve önümüze düşenleri de bu mahalde değerlendirmemiz gerekir.

    Son günlerde, bir “direniş platformu sözcülüğü” konusu gündemde. Bu sözcüler, gidip Başbakan yardımcısı Bülent Arınç ile görüştü ve bir kısım taleplerde bulundular. Neymiş bu talepler;
    1) Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır.
    2) Topçu Kışlası projesinin iptal edildiği açıklanmalıdır.
    3) AKM’nin yıkılmayacağı açıklanmalıdır.
    4) Olaylardaki sorumlular görevden alınmalıdır.
    5) Gaz bombası kullanımı yasaklanmalıdır.
    6) Gözaltındaki yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmalı ve haklarında hiçbir soruşturma açılmamalıdır.
    7) İfade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır

    Kimdir bu platform sözcüleri? Kim bunları sözcü olarak seçmiştir? Talepler nasıl belirlenmiştir? Platform sözcüleri ve hazırladıkları bu talepler, direnişin ve direnişçilerin tamamını ifade edebilmekte midir? Bugün gördük ki; platform üyeleri olarak görüşmeye gidenler; İTO, TMMOB, KESK ve DİSK in temsilcilerinden ibarettir. Kim seçti bu insanları ? Kendi kendilerine platform sözcüsü mü oldular ve gidip bizim adımıza bizim taleplerimizi mi sundular?

    Şimdi önemli bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: bu meşhur dörtlünün mevcut yönetimleri, ülkemizde yürütülen hemen her ETNİK siyasi platformun içinde yer almış, hatta bir çoğunu bizzat organize etmiştir. Burada, bu kurumların üyeleri olan mimar-mühendis dostlarımı, işçi, emekçi kardeşlerimi ve hekim arkadaşlarımı tenzi ediyorum. Bu direnişte, halkın, giderek ulusal temalarda birleşiyor ve direnişi bu noktaya taşıyor olması, bu kurumları yönetenleri telaşa düşürmüştür. Bu nedenle, direnişin başından beri ortalarda bulunmayan, TMMOB, KESK ve DİSK alelacele grev kararı alarak direnişe dahil edilmiştir. Tamam, İTO yu anlarım, kurum olarak, başından beri direnişin içinde, sağlık desteğini eksiksiz yürütmüştür. Çağrısına kulak veren doktorların ve sağlıkçıların canhıraş çalışmaları ile krize sağlık anlamında hakim olmuştur. Ancak diğerleri öyle mi? Mesela KESK in grev kararı aldıran başkanı Lami Özgen, AKP nin akillerindendir. Yaman çelişki değil mi? Meşhur dörtlünün üçü, sonradan olaya acelece dahil edilip, apar topar kendilerini platform sözcüsü ilan ederek, bizim adımıza, direnişi yeterince temsil edemeyen taleplerle başbakan yardımcısına çıkmışlardır. Esas amaç, kendi platform sözcülüklerini, kamuoyu gözünde legal hale getirmektir. Şimdi soruyorum; neden bu platformda örneğin İstanbul Barolar Birliği ya da Türkiye Barolar Birliği yönetimlerinden birileri yok? Neden, günlerce ortalıkta gaz yiyen sanatçılarımızı temsilen biri yok? Neden, direnişin ateşini hazırlayan ve tüm ülkeye taşıyan TGB li gençler yok? Neden biliyor musunuz? Çünkü onlar Atatürkçüler, Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünü savunuyorlar.. Bunlar, meşhur dörtlü yönetimlerinin hiç istemedikleri kişilerdir.

    Direnişe destek vermek amacıyla çıkılan grev nedeniyle bugün Taksim Meydanına gelen KESK, DİSK ve TMMOB gruplarının hiç birinde Türk bayrağı ve Atatürk posteri bulunmaması manidardır. Oysa ki, direnişin başından beri böyle miydi? Her şehirde, her yürüyüşte, her direniş gurubunda olmazsa olmazımız; Türk bayrağı ve Atatürk posterleriydi.

    Evet, her şey bir ağaçla başladı ancak gelinen konum itibarı ile, sunulan talepler direnişin özü ve direnişçilerin tüm talepleri ile örtüşmemektedir. Bu talepler tamamen geçiştirmedir. Devleşen bu direnişin gazını almak amacından başka hiçbir kaygısı yoktur. Hiçbir platform kendi tabanının oluşturanların onayı olmadan, sadece kendi oluşturduğu taleplerle, o taban adına konuşamaz, konuşursa asılsız olur, geçersiz olur. Böyle bir sözcülüğün meşruluğundan bahsedilemez.

    Bu durumda ne yapılmalı? Öncelikle, sonradan adapte edilen değil, başından beri direnişin içinde bulunan toplum kesimlerinden seçilen kişilerle, homojen yapıda bir platform sözcülüğü oluşturulmalıdır. Daha sonra, direnişin gelinen konumu itibariyle, toplumun tümünün birleştiği ortak nokta olan Atatürk, Bayrak ve Türkiye Cumhuriyeti temaları çerçevesinde oluşturulan ve bütün talepleri içeren bir DİRENİŞ MANİFESTOSU hazırlanmalı, halkla paylaşılmalı, onay alınmalı ve ondan sonra masaya oturulmalıdır. Ancak bu şekilde, Direnen Türkiye yi temsil etme hakkı oluşacaktır. Aksi halde, yarın başka bir grup, direniş temsilcisi olarak, başka bir listeyle gidip konuşma talep edebilecektir. Bunu geçerli platforma taşımanın tek yolu; seçilmiş homojen bir platform ile onaylanmış bir manifestodur.

    Bu büyük direnişin güzel insanları; artık daha dikkatli olmak zorundayız. Bu güne kadar çok kandırıldık. Bu güne kadar gördüklerimiz, duyduklarımız, işittiklerimiz, gerçek olanlar değil, hepsi bize servis edilenlerdi. Gerçeğin ayrıntıda saklı olduğunu, cımbızla bulup çıkarmak gerektiğini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hep diyoruz, aman ha dikkatli olalım, aramıza aldıklarımıza iyi bakalım.. Bu defa daha da dikkatli olmamız gerekiyor. Bu direniş için çok büyük özverilerde bulunuldu, çok emekler verildi, arkadaşlarımız, dostlarımız harcandı.. Bu gün bize düşen bunları boşa çıkarmamak, yeniden kandırılmamak…

    Saygılarımla

    Dr. Özgür Leylek

    1. cumhuriyetciyorum Avatar

      Saygıdeğer meslektaşım,
      Yazdıklarınıza katılmamak elde değil. Bu süreç sizin de değindiğiniz gibi kimsenin ummadığı noktalara ulaştı. Dolayısı ile Türkiye’de 31 mayıstan önceki gündem ve eğilim iktidarda olmasalar da birilerinin ekmeğine yağ sürmekteydi. Halk hareketinin kendi süreçlerinin önünü taşıyacağını fark ettiler. Telaşları ve hareketi söndürme girişimleri bundandı diye düşünüyorum. Buna izin vermemek gerekiyor. Kırmızı-beyaza leke düşürülmesin diye çabalamak gerekiyor.Saygılar.
      Ceyhun Balcı

  2. Özgür Leylek Avatar
    Özgür Leylek

    Bu gün Başkbakan, yardımcısı aracılığı ile ” Başbakanın Direnişçilerden bazı gruplarla görüşmeyi kabul ettiğini” duyurdu. Ancak meydandaki direnen grupların açıklamalarına göre hiç birinin böyle bir görüşme talebinden haberi yok. Anlaşılan o ki; hükümet, aynı akiller olayında olduğu gibi, kendi ÖZEL seçtiği kişileri kendine sözcü eyleyecek ve oturup onlarla görüşmüş olacak. Sonra da adı, görüşülmüş ve MAKUL (!) talepler yerine getirilmiş olacak. Sonra da kuzu(!) halka “evine dön artık aldık alacağımızı” anonsu yaptırılacak. Ama bir şeyi atlıyolar, halk artık o sizin bildiğiniz kuzu değil ki.. Halk artık arslan kesildi, hem de ne arslan. Netice; direnişin başında beri içinde olan (sonradan yapılan dolgu eklentiler söz konusu bile olamaz), direnişin özünü kavramış ve toplumun herkesimini ifade edebilecek kabiliyette kişilerden oluşan bir platform, yine, ancak direnişçilerin kendi seçimiyle olabilir. Daha önceki yapılmaya çalışılan Taksim Gezi Parkı Platformu gibi oldu bitti ile, o anda meydana getirilmiş izlenimi verilmeye çalışsa da, aslında ezelden beri, birlikte, aynı etnik amaçlara hizmet veren grupların temsilcilerinden oluşan bir platform meydana getirilme çabasını kabul etmiyoruz. Türk halkı, hükümete karşı sözcü olması amacıyla bu şekilde oluşturulmaya çalışılan her türlü gruba karşı çıkacaktır. Dolayısı ile, böyle bir sözcü/sözcülerin ve onların götüreceği taleplerin meşruiyeti yoktur. Direninen halkın bu ince konularda, mümkün olan her mecrada, sürekli olarak uyarılmaları, direniş aydınlarının en önemli ve acil görevlerindendir. Saygılarımla.

Özgür Leylek için bir cevap yazın Cevabı iptal et