Görsel

DEMOKRASİYLE TANIŞMA

Türkiye’nin demokrasi ile 1950’de tanıştığı söylenir, durur! Neden 1946 değil? İktidar el değiştirdiği için böyle düşünülüyor olmalıdır. Güncel değerler ve koşullar üzerinde tarih yargıcılığının doğal sonucudur bu dayanaksız söylem!

Bu 10 Kasım’da ileri gelenlerimizin tam kadro törenlerde yer almaları, yetinmeyip Atatürk’ü Anma toplantılarına katılmaları gözlerimizin nemlenmesine neden oldu. Atatürk’ü anar görünüp O’na ve Cumhuriyet’e sokuşturmaya gelince! O kadar kusur kadı kızında da olur!

Başbakan bugünkü anmada Türkiye’nin demokrasi ile 1950’de tanışabildiğini buyurmuş! Dönemin koşullarını, yanımızda yöremizde yaşananları göz ardı edilse olsak genç Türkiye Cumhuriyeti’nin çeyrek yüzyıl cenderede olduğunu zannetmek işten bile olmaz!

Türkiye’de (çok partili) demokrasiye erken bile geçilmiş olduğunu söylemek de olası! Kanıtı mı? İktidarın el değiştirdiği 1950 seçimlerinin yapıldığı tarih 14 Mayıs’tır. Bu tarihten 32 (otuz iki) gün sonra 16 Haziran 1950’de ezanın yeniden Arapça okunmaya başlandığını anımsatalım. Seçim, oy  sayımı, TBMM’nin açılması derken yeni hükümetin kurulması ışık hızıyla gerçekleşmiş olmalıdır. Ilk uygulama çok anlamlıdır. Ezanda Arapça’ya dönmek bir meydan okumadır. Öncesindeki geri adımlar bir yana bırakılırsa Karşıdevrim günlüğüne 16 Haziran 1950 tarihiyle başlamak yanlış olmaz.

Dışarıya bakılacak olursa II. Dünya Savaşı’nın yıkıp geçtiği bir Avrupa o günkü Türkiye nüfusunun üç katı ölü; bir o kadar yaralı ve elbette sayıları belirsiz öksüz, yetim, acılı insan…

Ülke kurulmadan önce 10 yıl savaşmak zorunda kalmış bir halk bu kez yıkımın uzağında tutulabilmiş. Hitler ve Mussolini dünyada sözü geçen önderler. Belli ki, Türkiye dışında da demokrasiyi mumla arasanız! Yok!….

Ortaçağ karanlığını 15 yılda yırtmış bir ülkenin devrimleri kökleştirmemiş olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Çok partili demokrasi çığlığı atanların asıl derdinin farklı olduğunu kanıtlayacak sayısız uygulama ve geri dönüş ortadayken; insanın adına demokrasi denilen yıkım sürecine bırakın güzelleme yapmayı başkaldırası geliyor.

Yokluğunun 75. yılında özlemle, saygıyla ve şükranla andığımız Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eseri gerçekten de çok sağlammış! Onsuz geçen üç çeyrek yüzyılda; Karşıdevrim’in işbaşı yapmasından 60 yılı aşkın zaman sonra ancak haklanabilmiş!

Türkiye’nin yaşadığı acı deneyim akıldışılığın oy kantarına vurulması durumunda alınacak sonucu yansıtması bakımından da ibretliktir…

Bu güzel insana borcumuzu eserini yeniden ayağa kaldırdığımız gün ödeyebileceğimizi aklımızdan çıkartmayalım! Demokrasiyle tanışacağımız gün o gün olacaktır!

Ceyhun BALCI, 10.11.2013

Posted in

Yorum bırakın