12 Eylül darbesinin 40. yılına bir kaldı. Öncekilerde olduğu gibi bu yıl da ağlama korosu sahne alacak. Bana şöyle işkence yapıldı, işim, aşım elden gitti diyen mi ararsınız. Yoksa, yaşamadıklarını yaşamış gibi anlatan mı? Vaktiyle 12 Eylül’e alkış tutup da günümüzde 12 Eylül’e ağız dolusu sövenler de az olmayacaktır.

Yazılıp çizilenlerin pek azı doğru olsa çok şey demektir.

12 Eylül, yetkili ağızlarca da doğrulandığı gibi dört dörtlük Amerikan destekli darbedir. 24 Ocak sivil darbesinin başarılamaması sonrasında silahlı kuvvetler yarım kalan işi tamamlamıştır.

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’ye yapılmış en büyük kötülüktür. Bu, daha fazla şey yazmayı gerektirmeyecek kadar açık ve yalındır.

12 Eylül’ü AĞLAMA fırsatı olarak görenler ANLAMA konusunda ne yapmışlardır?

Sağcısı, solcusu ve orta yolcusu ile 12 Eylül konusunda ahkâm kesenlerin ezici çoğunluğu 12 Eylül’ü ANLAMA konusunda zahmete girecek yerde tembelliği yani AĞLAMA’yı seçmişlerdir bugüne dek. Böylece duygular kabartılabilmiş, yufka yürekler fethedilebilmiştir! Bu yapılarak ele geçen nedir?

HİÇ!

ANLAMA eylemi zahmetli olsa da biraz zaman ayırarak, biraz da düşünüp çözümleme yaparak yaşama geçirilebilirdi.

Bu yapılabilseydi bugünlerde yaşananların önüne geçebilmek için bir fırsat yaratılabilirdi. Örneğin, 12 Eylül 1980 anlaşılabilseydi, bir başka 12 Eylül 2010’da yaşanmayabilirdi.

12 Eylül’e giden yolun taşları silahla ve kanla döşendi. Hemen her gün ve her an Türkiye’nin pek çok yerinde SAĞ-SOL görünümlü kardeş kavgası sahnelendi. Ölümler, katliamlar, acılar eksik olmadı o zamanın Türkiyesinde.

Pek çok kaynakça doğrulandığı gibi 1980 öncesinde Türkiye sokaklarını kan gölüne çeviren silahlı çatışmalar ve terör olayları bir kurgunun gereğiydi.

Uğur Mumcu’nun titiz ve kararlı araştırmasıyla yazdığı “SİLAH KAÇAKÇILIĞI VE TERÖR” kitabı bu kurguyu basit dille ve belgeler desteğinde anlatarak bir döneme ışık tutmuştur.

Türkiye’de biri birine silah doğrultan karşıt görüşlü gruplara Alman, Fransız, Çekoslovak, Sovyet ve İngiliz silahları Bulgaristan devlet şirketi aracılığıyla sağlanmıştır. Son derece ironik biçimde antikomünistlerin elinde Sovyet silahı, solcuların elinde ise bir Batılı ülke silahı bulunabilmiştir. Bu ironiye karşılık ortaya çıkan kardeş kavgası trajediye denk düşmüştür.Hem sağa hem sola silahlar aynı kaynaktan sağlanmıştır.

O günlerin körlüğü içinde bunca çelişki yaşanmış olabilir. Ama, günümüzde o günleri anlama doğrultusundaki isteksizlik ve aymazlık nasıl açıklanabilir?

Keşke AĞLAMAK her derde umar olsaydı!

ANLAMAK biraz zahmet, biraz çaba gerektirse de kalıcı yarar sağlar(dı)!

Ağlamayı yeğlediğimiz için bugünü de ıskalıyoruz yazık ki!

12 Eylül’den 40 yıl sonra Türkiye bir kez daha KUTUPLAŞMA’ya ve DÜŞMANLAŞMA’ya sürüklendi. Bugün yaşama geçirilen KUTUPLAŞMA‘ya da kutsal gerekçeler bulundu. Kırk yıl önce olduğu gibi!

Türkiye’yi güncel kısır siyasi tartışmaların kurbanı yapan, siyasetin yersiz ve gereksiz tartışmalarını Türkiye’nin önüne koymak başka nasıl olabilirdi ki?

12 Eylül’e yeterince AĞLAMIŞ olanların artık ANLAMA’yı yeğlemesi ülkenin ve halkın esenliği için kaçınılmaz gereklilik!

“Yarın devrim olacak!” beklentisine yürekten inanan kalabalıkların EMPERYALİZM‘i görmemesi, anlamaması ve yok sayması anlaşılır gibi değil!

Ceyhun Balcı

11.09.2019

Posted in

Yorum bırakın