Bu yazının esin kaynağı Yılmaz Özdil’in 4 Aralık 2020 tarihli Sözcü gazetesinde yayımlanmış olan “Çin Aşısı” yazısıdır.
Aşıyı bulduk da Çinini, Almanını, İngilizini tartışıyoruz.
Çocukluk yıllarımdan anımsarım! Yetmişli yıllarda Japon malı demek dayanıksız, çabuk bozulan ve hızla çöpe atılan demekti. Daha doğrusu başarıyla(!) yaratılan izlenimdi! Bugün Japonya’nın eriştiği düzey üzerine yazmaya da söylemeye de gerek yok!
Günümüzde Çin yetmişli yıllardaki Japonya’nın yerine konmuş durumda!
Kısaca vurgulamak gerekirse Çin eski Çin değil!
Hatta, Çin’in günümüzün dünya devi olduğunu söylemekte sakınca yok!
İnsanın kendi hatasıyla içine düştüğü küresel salgın ortamında “mücadele” ya da “savaş” sözcükleri durumu anlatmaya yetmiyor. Korunma her şeye karşın virüse karşı insanın sığınabileceği tek liman.
Dolayısı ile aşı da korunmanın önde gelen gereci konumunda!

Günümüz koşullarında küresel salgından kaynaklanan ivedilik bilimsel süreçleri de alışılmışın dışına taşıdı. Umut kaynağı olarak görülen hemen her yönteme başvuruldu.
Aşıyı da bu kapsamda değerlendirip aşıyla aramızdaki duvarları yıkmamızda yarar olduğu kuşkusuzdur.
Yılmaz Özdil’e gelince!
Koşulları hiçe sayarak Çin aşısını küçümsemiş!
Üstelik en küçük bilgi, belge ve dayanağa başvurma gereksinimi duymaksızın!
Oysa, aşı çalışması süreci içinde bulunan her kim olursa olsun her türlü saygıya değerdir. Bu gibi süreçlerin ülkesi, dili, dini ve başkaca bir kimliği olmaz. Elbette, insanlığın kullanımına sunulan aşıların eşitlikçi, adaletli ve vicdana uygun bir şekilde dağıtılması titizlikle izlenmelidir. Bu bağlamda ortaya çıkabilecek yanlışlıklar da çekinilmeksizin eleştirilmelidir!
Doğaya ve çevreye karşı özenli olmak bir yana her yerin egemeni benim, benim karşımda kimseler duramaz büyüklenmesi içindeki insanlık küresel salgınla deyim yerindeyse bir duvara çarpmıştır.
Dünya nüfusu 7 milyar olduğuna göre kimi aşıların her bireye 2 kez yapılması gereği ortadayken şu aşısı bu aşısı tartışmasına girilmesi gereksiz olduğu gibi akıllıca da değildir.
Her kimin aşısı olursa olsun Türkiye’nin milyonlarca doz aşı bulabilecek olması sorgulanacak değil sevinilecek bir gelişmedir.
Özdil, Brezilya, Endonezya ve Filipinler’in adını anarak “tırışka “nitelemesinde bulunmuş. Bu nitelemeyi yapmadan önce kısa bir araştırma yapsa ve bu ülkelere Türkiye’yi eklese dünya nüfusunun % 10’undan söz ettiğini anlamış olurdu. Bu ülkeler “tırışka”ysa Covid 19 salgının başlangıcında insanlarının evlerinde, huzurevlerinde ve hastane koridorlarında ölüme gidişini izlemekten başka bir şey yapamayan Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve ABD’ye nasıl bir etiket yapıştıracağız.
Hemen her gün bir hekimi, hemşireyi ve sağlık çalışanının Covid 19’a kurban veriyoruz! Bu kısır ve korkunç döngüden çıkabilmek için korunma, korunmadaysa aşı önde gelen gereç olarak karşımızda duruyor.
Köşe yazarının da, siyasetçinin de ve elbette sokakta yürüyen insanın da sorumlu ve akılcı olmasının en çok gerektiği dönemdeyiz.
Burada bizlere rehberlik etmesi gereken gündelik siyasetin çıkmazları değil aklın ve bilimin sesidir!
Eşsiz önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir!” sözünü hiç aklımızdan çıkartmamamız gereken bir darboğazdan geçiyoruz.
Zaman ancak sosyal medya geyiklerinde ya da kahvehanelerde rastlanabilecek kafa karıştırıcı söylemleri öne çıkartma zamanı değildir.
Okur beni hoşgörsün ama asıl tırışkalık budur!
Salgının aldığı canları azaltmak ve hatta sıfırlamak için gecesini gündüzüne katarak canla başla çalışan bilim insanlarına saygıda kusur edilmemelidir. İnsanlığın kafası salgını önleme fırsatı karşısında karıştırılmamalıdır.

Nilgün Özaltınok için bir cevap yazın Cevabı iptal et