Son bir haftanın gündemine oturan Şebnem Korur Fincancı olayı tutuklamayla sonuçlandı.
Tutuklama aşırı bir uygulama mıdır? Hukukçuların tartışacağı, görüş sunacağı bir alandır. Şu
aşamada yargılanması önde gelen dilektir.
Bu noktada değinmek istediğim bence önemli bir ayrıntı var.
Bu tutuklamayı “muhalif” olmasına bağlayanlar da eksik değil. Güçler ayrılığının yerini güçler
birliğine bıraktığı günümüz Türkiyesi’nde bu bağlamdaki kuşkulara şaşırmamak gerekir. Çok
değil birkaç yıl önce, Şebnem Korur Fincancı’nın kendisinin değilse bile benzer
düşüncedekilerin açılım masalarının değişmez konukları olduğunu anımsayalım.
Tutuklanmasıyla sonuçlanan sürecin merkezindeki Şebnem Korur Fincancı’nın açılım sürecinin
tutkulu kişiliklerinden olduğunu unutmayalım. Bununla da yetinmeyip, Şebnem Korur
Fincancı’nın Türkiye’nin temellerini sarsan ve emperyalizm destekli FETÖ kurgusu olduğu hiç
bir kuşkuya yer bırakmayacak denli ortaya konmuş olan Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere
derin iz bırakan ve günümüzde de etkileri süren davaların “müdahil” kişisi olduğunu bir kenara
not edelim.
Şimdi “muhalefet etmek” kavramına değinelim.
Yirmi yılı doldurmaya gün sayan AKP iktidarının her geçen gün toplumu sıkan ve boğan bir
cendereye dönüşmüş olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu olumsuz ortamda “muhalefet
etmek” eylemine ilişkin toplumsal gereksinimin altını da önemle çizelim.
Bu koşullar altında muhalefet etmenin değerli olmakla kalmayan gerekli olan bir duruş olduğu
açıktır. Biraz daha ileri gidilerek denilebilir ki, muhalefet etmek ya da muhalif olmak bu yanıyla
kutsal bir olguya dönüşmüştür. Hiç kuşkusuz öyledir. İktidar-muhalefet ilişkilerinin her geçen
gün asimetrik görünüme büründüğü, orantıdan arındığı günümüz Türkiye koşullarında bu algıya
şaşırmamak gerekir.
Özetle, “muhalefet etmek” ve “muhalif olmak” ilgi gören, alıcısı çok olan bir ürüne
dönüşmüştür Türkiye’de.
Şimdi kime, neye ve nasıl muhalefet sorularına dönelim.
Gereksinimin ve istemin üst düzeyde olduğu muhalefet etmek ya da muhalif olmak kapsamında
kimilerinin fırsatçı davrandıklarını görüyoruz.
Başka deyişle, muhalefeti siyasetin olağan bir öğesi olmaktan çıkartmaktadır bu kimileri.
İktidarın olumsuz uygulamalarına yönelik gibi görünen kimi çakma muhalefet çıkışlarının
iktidardan çok devlete yöneldiği gözlenmektedir. Ülkenin birliğine, dirliğine ve varlığına
yönelen bu sözde muhalefet anlayışının bir kavram kargaşasından yararlandığı açıktır. Beşinci
kol hevesleriyle de bezeli bu odakların muhalif görünümlü yıkıcılık isteği içinde olduklarını
saptamak abartı olmasa gerektir.

Yine işin hukuksal boyutuna ve yorumuna girmekten kaçınarak, Şebnem Korur Fincancı
olgusunda iktidara yönelik görünümlü devlete muhalefet gerçeğine vurgu yapmak gereğini
önemsemek gerektiğini düşünüyorum.
İktidara gibi görünen devlete muhalefet yaklaşımından en çok etnik ayrılıkçı terörün ve her şeye
karşın varlığını sürdürmeye kararlı olan FETÖ odaklarının yararlanma çabasını saptamanın
önemli olduğu kanısındayım.
Doksan dokuzuncu yaşını kutladığımız Cumhuriyetimizin yüzüncü yaşını görmek istiyorsak bu
önemli ayrıntıyı göz ardı etmemeliyiz.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/muhalefet-etmek-eylemi-dr-ceyhun-balci-1997873

Posted in

Yorum bırakın