HAKEM DENEN VARLIK

Geçen yılın bugünlerinde İzmir’de bir futbol maçına gitmiştim. Stadyumda son izlediğim maç 2005 İzmir Universiade’ındaki Türkiye-Fas maçıydı.

Göztepe-Kasımpaşa maçından önce yaşadıklarım bu ortama oldukça yabancı kaldığımı düşündürmüştü.

Yağış beklendiği için olduğu için yanıma şemsiye almıştım.

Girişte şemsiyem alıkonuldu. Bir şemsiye sahaya atılabilecek bir nesne olduğu gibi sopa niyetine de kullanılabilirdi. Her şeye karşın kolluk güçlerinin özenine ve güvenlik anlayışına saygı duydum.

Bu maçtan birkaç hafta sonra İzmit’te oynanan Kocaelispor-Altınordu maçında sahada oluşan pet bardak yığınlarını görünce doğal olarak şaşırdım. Belli ki pet bardakta su sokulabiliyordu içeriye.

Geçtiğimiz haftalarda oynanan Göztepe-Altay maçına görevlilerin aracılığıyla sokulan silaha eşdeğer nesneleri düşününce pet bardakta su solda sıfır kaldı.

Dün akşam Adapazarı’nda oynanan Sakaryaspor-Samsunspor maçında pet bardak sularının nasıl silaha dönüşebildiğini bir kez daha üzülerek ve dehşet içinde izledim.

Bu kez saha içinde pet kümelerine ek olarak Samsunsporlu bir oyuncunun yüzünün al kan içinde kaldığını da gördüm. Aynı oyuncu oyundan çıktıktan sonra kırmızı kart görünce çıkış tüneline ilerlediğinde orada da şiddetle karşılaştı. Ayrıntısını bilemiyoruz.

Saha içinde en küçük sakatlık durumunda “sporcu sağlığı” haklı gerekçesiyle duran oyun nedeniyle devre ve maç sonlarına 15 dakikayı bulan süreler eklenmesine de alıştık.

Pet bardakta su sporcu sağlığını tehlikeye sokmuyor olmalı ki tüm olumsuz deneyimlere karşın içeri girebiliyor. İçilmek yerine sahaya yağdırılabiliyor.

Sporcu sağlığından ve elbette maçın güvenliğinden birinci derecede sorumlu “hakem denen varlık” tüm bu olanları soğukkanlılıkla izleyebiliyor.

Çok açık ki yukarıdan verilmiş buyruk var!

Sakın maçı tatil etmeyin, kulüplerimizi üzmeyin deniyor belli ki.

Bizlere düşense bir sonraki maçta aynılarını izlemek için gün saymak oluyor.

Sağlıkta, sporda, aile içinde ve aklınıza gelebilecek her yerde şiddetin tırmanmasına şaşırmak artık gereksizleşiyor.

Şiddet dediğimiz olguya çağrı çıkartmak, özendirmek değilse, bu yaşananlar nasıl açıklanmalı?

Şiddeti içselleştirmemiz mi isteniyor?

Yorum bırakın