FUTBOLUN HALLERİ

Milli takımımız dünya kupasının eşiğinde. Elbette önemli sayılabilecek bir başarı.

Buna karşılık, bir yandan bahis ve hiç eksik olmayan şiddet önemli sorun.

Zeki ve çevik oldukları kuşkusuz olan kimi sporcuların hiç de ahlâklı olmadıklarını düşündüren gelişmeler yaşanıyor. Sayıca az olmayan hakemlerin onlara katılmış olması da dikkat çekici.

Bu arada, izleyicileri de irdelemekte yarar var.

Stadyumlardaki şiddetin ana öznesidir ne yazık ki izleyiciler. Her ne kadar kışkırtılmış olsalar da izleyiciler en azından göze görünen haliyle şiddet kaynaklarıdır.

Diğer yandan, izleyiciler tıpkı kimi sporcular, hakemler ve hatta yöneticiler gibi bahis tutkunudur.

Adı çok duyulmadık ülkelerin takımlarının anlık durumunu yansıtan bilgilendirmeler ve bunlara gösterilen ilgi başka nasıl açıklanabilir?

Futbolda yaşanan bu kirliliğin basketbol ve voleybolda olmayışının ya da göz ardı edilecek düzeyde kalmış olmasının sorgulanmasında yarar olduğu kuşkusuzdur.

Geçen hafta içinde İstanbul’da iki köklü İstanbul takımının Ziraat Türkiye Kupası maçı öncesinde oluşan bir görselden yola çıkarak yorumlarda bulunmak istedim.

Fatih Karagümrük-İstanbulspor takımları karşılaşmaktaydı. Maçın yapıldığı stadyum 75 bin kapasiteli. Oldukça büyük kuşkusuz. Bu iki takımı destekleyenlerin burayı doldurmaları elbette beklenmez.

Ama, görsele bakıldığında kamera kadrajında tek izleyici yok.

Türk futbolunda olay çok, izleyici (neredeyse) yok demek olası.

İzleyici her spor gibi futbolun da parasal ve tinsel can suyudur. Daha doğrusu öyle olmalıdır.

Onun olmadığı yerde yaşananlara şaşırmamak gerekir.

Türkiye’de futbol, kara para aklama makinesi olarak bile işlev görebilmektedir. Futbolla ve sporla en küçük ilintisi olmayanlar yönetici rolündedir.

Anımsayalım!

Her ne kadar izleyiciler şiddetin özneleri gibi görünseler de sahaya inip hakem yumruklayan, sporcuları soyunma odasında tutsak alan yöneticiler bu ortamın tamamlayıcısıdırlar. Sayısı az olmayan kimi yöneticilerin şiddet kışkırtıcısı oldukları kesindir. Hızlarını alamayıp şiddetin öznesi oldukları da belleklerdedir.

Yöneticiliğin bu denli düzeyden ve nitelikten yoksun olduğu koşullarda bahis sorununun ortaya çıkması olağandır.

Yöneticilerin önemli bölümü spordan ve futboldan anlamadıkları için kendilerine yol gösterenlerin yönetimi altına girmektedir. Onlara yol gösterenler de kirliliğin parçaları olunca savurganca harcanan transfer bütçeleri sıradan olguya dönüşmektedir.

İzleyicinin olmadığı yerde onun parasal desteği eksik kalmaktadır.

Bu durumda, iş bilmez yöneticiler kendi amaçlarına ulaştıktan sonra geride yıkıntı bırakmakta ve bu olumsuzluğu kendilerinden sonra gelen yönetimler bu yıkıntıyı kucaklarında bulmaktadır.

Ne yapmalı?

Öncelikle, futbol kulüplerinin gelirleri ve giderleri sıkı bir biçimde denetlenmeli. Bu bağlamdaki akıldışılıkların ve savurganlıkların önüne mutlaka geçilmelidir.

Diğer yandan, ortamdaki yerli-yabancı sporcu dengesi ülke yararına değiştirilerek düzeltilmelidir. Böylelikle Türk gençlerinin futbol ortamında fırsat bulmaları sağlanmalıdır.

Saman alevi gibi yanıp sönen başarı yerine süreklilik ve sabırlı yönetim anlayışı egemen kılınmalıdır.

İzleyicinin yokluğu futbolda ahlâkın yokluğunu doğurmaktadır.

Her şeyden önce, futbol başka amaçlara erişim aracı olmaktan çıkartılmalıdır.

Futboldaki olumsuzlukların başarıyı besleyen öğeler gibi gösterilmesinin önüne geçilmelidir.

Varsın sportif başarı üst düzeyde olmasın!

Buna karşılık ahlâk ve namus kazansa az şey mi olur?

Posted in

“FUTBOLUN HALLERİ” için bir cevap

  1. salih bülent sadi Avatar
    salih bülent sadi

    Futbolun başındaki yöneticiyi düşününce atasözümüz ne kadar da doğru diye düşünüyor insan… Balık baştan kokar !

salih bülent sadi için bir cevap yazın Cevabı iptal et